ZİHİN KONTROL GRUP

ZİHİN KONTROL GRUP

30 Mart 2012 Cuma

KOD ADI :MK-ULTRA

1 Haziran 1951’de komünistlerin “kisisel zihne müdahale” konusundaki
basarilarindan endise duyan ABD, Kanada ve Ingiltere’nin üst düzey
askerleri ve haber alma subaylari, taninmis psikologlardan olusan
ufak bir grubu Montreal’deki Ritz Carlton Oteli’nde gizli bir
toplantiya çagirdilar. O günlerde Sovyetler, taninmis bir Macar
karsit-komünist olan Kardinal Joszef Mindszenty’e casusluk suçunu
itiraf ettirmekle kalmamis, kitlelerin düsüncelerini kontrol etmekte
önemli basarilar saglamislardi. Arastirmacilara göre, komünistlerin
bu basarisi, karanlik bir bilimsel bulusun sonuçlarindan
kaynaklaniyordu.
Bir sonraki Eylül ayinda, ABDli bilim adamlari, Kuzey Kore’deki
Amerikan savas tutsaklarinin beyinlerinin yikandigi konusundaki
rapordan yola çikarak, davranis degistirme konusunda acil ve çok
gizli bir arastirma programi önerdiler. ABD’nin zihin kontrolünde
Sovyetlerle arasindaki farki kapatmak amaciyla baslatilan
çalismalarin pir parçasi olarak ilaçlar, hipnoz, elektrosok ve
lobotomi incelenecekti. Massachussettes’ de zeka özürlü çocuklar
ile yapilan deneyler ve hükümetin soguk savas deneyimlerinin
binlerce Amerikaliyi radyasyon tehlikesiyle karsi karsiya biraktigi
konusundaki son bulgular, yeni Meclis sorusturmalarina neden
olmustu. Sonuçta, olasi deneklerden gelecek görüsleri almak üzere,
Enerji Bakanligi tarafindan açilan telefon hatti, adeta kilitlendi.
Ne var ki radyasyon olayi, binlerce insani kobay olarak kullanan
deneylerin sadece bir bölümünü olusturuyordu. Ikinci Dünya
Savasinin sonundan 1970’lere dek, Amerikan Enerji Komisyonu, Savunma
Bakanligi, askeri kuruluslar, CIA ve diger kuruluslar, radyasyon,
LSD, sinir gazi, elektrosok ve uzun süreli “duyusal algilama
mahrumiyeti” gibi etkileri incelemek için mahkumlari, uyusturucu
bagimlilarini, akil hastalarini, üniversite ögrencilerini, askerleri
hatta bar müdavimlerini kullanmislardi. Bazi kobaylar ne
yaptiklarini biliyorlardi. Ancak bir bölümü, bir deneye konu
olduklarindan bile habersizdi. Komünizme karsi ölüm-kalim savasi
sürerken Amerika, arastirilmayan tek bir bilimsel olasiligin dahi
ortada birakilmasina kesinlikle göz yumamazdi.
Soguk savasin güvenilebilir bir ortama dönüsmesi üzerine, Enerji
Bakani Hazel O’Leary radyasyon deneylerin konusunda milyonlarca
sayfalik belgelerin gizliliginin kaldirilmasina karar verdi.
Hükümet, bu garip ve bazen dehset verici atomik deneylerin yüzlerce
denegine tazminat ödemeyi düsünüyordu. Ancak yönetimin uzun süredir,
soguk savas kurbanlarina sirt çevirerek,ugradiklari zararlara karsi
sorumluluk kabul etmedigi de bir gerçekti. Clinton yönetimi de bu
konudaki sert tutumun yumusatilmasina iliskin her hangi bir düsünce
tasimiyordu. Bakanlardan Christine Varney, “Ilaç konusun
arastirmiyoruz.
En azindan, baslangiçta radyasyonun insanlar üzerinde yaptigi etki
üzerinde, o da sinirli olarak, yöneltmeliyiz. ” diyordu. Bugün,
önceden bilgilendirilerek radyasyon uygulanan ve zarar gören
binlerce kisi için tek ümit, Baskan Clinton veya Meclis’ in harekete
geçip, soguk savasin unutulan malullerine tazminat ödemesidir.
Hukukçulara göre, gizliligin sürdürülmesi ve Hükümet tarafindan
çikarilan yasal engeller, soguk savas deney kurbanlarinin devlete
karsi tazminat davasi açmalarini neredeyse imkansiz kilmistir.
Meclis, Hükümetin gönülsüzlügüne ragmen, bütün soguk savas
kurbanlarini için adalet armaya baslayabilir. Geçenlerde bu konuda
oturum düzenleyen eski deniz piyadesi ve astronot Ohio Demokrat
parti Senatörü John Glenn, “Söz ettigimiz sey sadece radyasyon
degil. Hükümet deneylerinin sorun yarattigi tüm alanlarda, konuyu
izlemek ve halki bilgilendirmek için her türlü çabayi göstermeliyiz.
Gerçekten zarar gören insanlarin durumu incelenmeli ve onlarin
zararlarini karsilamaliyiz. Bu sart. ” diyor. Toksik kimyasal
maddeler, davranislari etkileyerek zihinsel degisiklik yaratan
ilaçlar, elektrosok “tedavileri” ile diger askeri ve CIA kaynakli
deneylerden ötürü, hayatlari mahvolan insanlarin öyküleri, yaklasik
20 yildir bilinmekte. Ancak, bunlardan sadece bir kaçi tazminat
alabildi veya kendilerine neler oldugu konusunda bilgilendirildi.
CIA’ in “kurbanlari bulup, onlara neler oldugunun saptama” konusunda
verdigi söze ragmen aslinda herhangi bir yasal islem yapilmamistir.
Clara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü ve Soguk Savas Zihin
Kontrolü Arastirmalari uzmani Alan Scheflin, geçenlerde bir CIA
sözcüsü kurulusun radyasyon deneyleri konusundaki dosyalari
arastiracagini söyledi. Ancak diger insan deneylerini gözden
geçirmek gibi bir planlarinin olmadigini belirtti. 1977 yilinda, bir
Senato oturumunda, o zamanki CIA Baskani Stansfield Turner da,
deneyleri “dehset verici” buldugunu söylemis ve CIA’ in deneye tabi
tutulan insanlari bulacagina ve açiklayacagina dair söz vermisti.
Turner, “bulabilecekleri herkesi bulduklari” konusunda israrli idi.
Ancak 1980’li yillarda bir dava için CIA görevlilerinden alinan
hizmet içi bildirimler ve yeminli ifadeler, kod adi MKULTRA olan CIA
Zihin Kontrolü Programi’nda kullanilan yüzlerce denekten sadece
14’ünün bildirildigini ve bunlardan sadece 1’ine 15,000 Dolar
tazminat ödendigini açiga çikarmakta.
Örtbas Çalismalari
MKULTRA belgelerinin büyük bölümü, 1973 yilinda o zamanki CIA
Baskani, Richard Helms’in emri üzerine yok edildi. Kalan kayitlar
ise deneylerin çogunda kullanilan deneklerin adlarini içermiyordu.
Ancak yüzlerce kisinin, üniversitelerde, hapishanelerde, akil
hastanelerinde ve uyusturucu bagimlilari rehabilitasyon
merkezlerinde yürütülen ve giderleri CIA tarafindan karsilanan
deneylere tabi tutulduklari açikça ima ediliyordu. Yine de
bilgilendirme programi sorumlusu Frank Laubinger’in 1983 tarihli
yeminli ifadesinde, “San Francisco Projesi disinda, kimseye açiklama
yapilmasina gerek olmadigina karar verildi” ve CIA, üniversite
kayitlarini arastirmak ve baska kurbanlari bulmak için hiçbir çaba
harcamadi. Öte yandan, 1983 yilinda yeminli ifadesinde, Amiral
Turner “Bilgilendirme sayisinin düsüklügünün hüsran verici ”
oldugunu, ancak kurulusun, olaya bulasan arastirmaci ve
üniversitelerin adlarini açiklamamasi gerektigini savundu.
Turner, “Içinde yasadigimiz dava açma meraklisi toplumda bunun en
iyi yöntem oldugunu düsünüyorum” dedi. Bir baska gerçek de su ki,
1985 yilinda, kurulusun deney bilgilerinin açiklanmasini engellemek
için Amerikan Federal yüksek Mahkemesi2ne basvurusu basarili oldu.
Deneylerden Örnekler
CIA, tarafindan yapilan en tüyler ürpertici deneylerden birisi
hükümete karsi basarili bir dava ile sonuçlanan az sayidaki
denemelerden birisidir: Dr. D. Ewen Cameron adinda bir Kanadali
psikologun çalismasi. Cameron, 1950’li yillarda, psikozlu insanlari
tedavi etmek için “aliskanlik çözme” ve “psisik güdüm” diye
adlandirdigi bir yöntem gelistirmisti. 1957 yilinda, davranis
kontrol arastirmasini desteklemek için CIA baglantili ve destekli
Insan Ekolojisi Arastirma Dernegi’ne sundugu bir bagis basvurusuna
göre, izlenen yol söyleydi: Belirli ve güçlü bir elektrosok
yükleyerek, bir hastanin davranis aliskanliklarini yikma (aliskanlik
çözme) ve bazi vakalarda sürekli LSD verme. Bunlarin ardindan,
denege sürekli olarak tekrarlanan (haftanin 6-7 gününde, günde 16
saat) bir teyp kayit mesaji dinletiliyor ve bu arada duyusal
algilamadan kismen mahrum birakiliyordu.
Cameron’in uygulamasi, “hastayi etkisiz hale getirmek” üzerine yeni
bir teknikti ve bir felç ilaci dahil, çesitli yeni ilaçlarin
denenmesini amaçliyordu. IEAD araciligi ile Cameron2a 60,000
dolarlik bir bagis saglayan CIA’ ye göre bunlarin beyin yikama ile
benzerligi çok açikti. Depresyon, alkolizm ve baska sorunlarin
tedavisi için Cameron’in müdür oldugu McGill Üniversitesi’ndeki
Allan Memorial Enstitüsü’ne basvuran 9 hasta, 1979’da CIA’ e karsi
bir dava açtilar. Hastalardan Rita Zimmerman, 30 elektrosok oturumu
ve ardindan ilaçla saglanan tam 56 günlük bir uyku ile “aliskanlik
çözümü”ne maruz kaldigini söyledi. Pasif ve irade disi bir duruma
girmisti.
Öteki hastalarda da kalici beyin hasarlari olusmustu ve bu yüzden
islerinden çikarilmislardi. Ayrica baska sikintilar ve olumsuzluklar
da yasamislardi. Sonuçta ABD Hükümeti, 750,000 dolar tutarinda bir
tazminat ödedi. Tazminat talep edenlerle ilgili bir baska olay, 1957
yilinda Edgewood, Maryland’ deki Askeri Kimyasal Savas
Laboratuarlari’nda, bir deneye gönüllü olarak katilmayi kabul eden
Hava Kuvvetleri subayi Lloyd Gamble’ in basina geldi. Kendisine gaz
maskelerinin ve koruyucu elbiselerin test edilecegi bildirilmisti.
Oysa kendisine, sayilari 1000’i bulan askerlerle birlikte LSD
verildigini 1975 yilinda ögrenmisti.
Daha sonra söyle dedi: “Bana riskleri anlatsalardi böyle bir
uygulamaya asla katilmazdim. Bu olacak sey degil.” Gamble’ in
açiklamalarina göre, olayin sonrasi daha da kötüydü: “Deneyin
ardinda, henüz LSD’nin etkisi altindayken Aberdeen’ den Delaware’ e
kadar otomobil kullanmami isteyerek saliverdiler. Nerede oldugumu
bile bilmeden araba sürdüm.” Gamble çok geçmeden bilinç kaybi, agir
depresyon dönemleri, sikinti nevrozlari ve saldirgan davranislardan
sikayetçi olmaya basladi. Dahasi 1960 yilinda intihar girisiminde
bulundu. Bunun üzerine “çok gizli” izin belgesi elinden alindi.
Sonunda 1968’de erken emekliligi kabul etmek zorunda kaldi. Gecikmis
olarak kendisine LSD verildigini ögrendiginde tazminat istedi. Dava
zaman asimina ugradigi için adalet Bakanligi istegini reddetti.
Asker Müdürlügü, kalici hasar oldugu konusunda kanit bulunmadigini
öne sürerek Gamble’a sakatlik tazminati ödemeyi reddetti. Savunma
Bakanligi2na göre, Gamble “bir gönüllü katilim anlasmasi” imzalamis
ve ona iki LSD dozu verilmisti. Üstelik Gamble ve diger
askerlere “alkol altinda sarhosluga benzer etki yapan kimyasal bir
bilesim verilecegi” söylenmisti.
Bunlar yasanirken, Virginia demokrat parti milletvekili Leslie
Byrne, Gamble’ a tazminat ödenmesini öngören bir yasa tasarisini
Meclis’ e sundu. Savunma Bakanligi, “yetersiz kanit” gerekçesi ile
bu tasariya karsi çikti.
Digi-Security Service

15 Şubat 2012 Çarşamba

Zihin kontrolünde davranış modelleme

Zihin kontrolünde davranış modelleme
Zihin kontrolü ekipmanının abd tescil dairesindeki onay formu ( Bu
Bir Özel Büro İstihbarat Grubu Haberidir )
11 Ekim 2006 Çarşamba 03:17
Değerli Üyelerimiz;

Sizlere ZİHİN KONTROL TEKNOLOJİLERİ ile ilgili şu ana kadar bir çok
makale paylaştık. Bu makalelerde ZİHİN KONTROLÜ teknolojilerinin
bugün geldiği durum ve hali hazırdaki HASSAS TAKİP konusundan
ayrılan noktaları inceledik.

HASSAS TAKİP ve ZİHİN KONTROLÜ temelde benzer özellikler taşısa da
en önemli farklılığı HASSAS TAKİP "te psikolojik unsurların
kullanılarak izlenecek şahıs yada grup hakkında detay bilgi
edinilmeye çalışılmasıdır.

Hassas takip"te kullanılan cihazlar ile ZİHİN KONTROLÜNDE kullanılan
cihazlarda temelde farklıdır. Hassas takibi yürüten ekipler elektro-
manyetik cihazlarla kişi yada grupların tüm hareketlerini
izleyebilir. Nefes alış-verişine kadar tüm fiziksel ve psikolojik
değişimlerini gözlemleyebilir.

Burada dikkat edilecek husus, hassas takip"te kullanılan yöntemlerin
hedefledikleri grubu yada şahsı çözmek “mesleki tabirle açmak için”
KİŞİYE ÖZEL DAVRANIŞ MODELLERİNİ uyguluyor olmalarıdır.

Eğer hassas takip altında bulunan şahısların yada grupların illegal
durumları söz konusu ise hassas takibe alınmaları halinde tüm
ayrıntılar ilgililer tarafından kolaylıkla gözlenebilir.

Gerek ev gerekse diğer ikametlerinde hassas takip değişik
vasıtalarla devam ettirilebilir. Yeri geldiğinde ekip personeli,
hedefledikleri şahıs yada grupları kalabalık ortamlarda da değişik
mizansenleri kullanarak en uygun psiko-ortama sokabilirler.

Bu yaygın kullanılan bir metoddur. Davranış modelleri seçilirken
kişiye özel yada gruba uygun formatlar seçilir. Kişinin yada grubun
illegal tüm temasları ayrıntıları ile kaydedilir.

Davranış modellerinin uygulanması esnasında kişiye yada gruba duruma
göre HASSAS TAKİP ALTINDASIN mesajı da verilebilir. Böylelikle kişi
yada gruplarda panik yaratılmaya çalışılır. Yeri geldiğinde tehdit
ve korkutma gibi taktiklerde kullanılabilir. Bu takibi yönetenler
için aslolan maksimum bilgi toplamaktır.

Zihin kontrolü teknikleri ise birbirinden farklı amaçlarla
kullanılabilir. En bilinenleri kimyasal ilaçların desteğiyle beyin
yıkamadır. Ancak şu an için bazı kaynaklarda bu teknolojinin
DÜŞÜNCELERİN OKUNMASINA kadar varan bir teknolojiye kadar ulaştığı
yer alsa da, bu bilgilerin DEZENFORMASYON olma ihtimalini de göz
ardı etmemek gerekir.

Ancak, ilginç olan bazı ülkelerin bu projeye ilişkin kullanılan
teknolojileri TESCİL DAİRESİNDEN TESCİL EDECEK KADAR CÜRET SAHİBİ
OLMALARIDIR. (bkz. Yukarıdaki onay formu)

Bir süre önce NASA tarafından uzaydaki astronotlar için DÜŞÜNCELERİN
BİLGİSAYARA KAYDEDİLMESİ ile ilgili bir makale yayınlandı. Merak
edenler bu makaleye göz atabilirler. (Makale adı : SUBSPEECHES)

CIA ve NSA gibi servislerinden sızdırıldığı ileri sürülen bazı
dökümanları da yine buradan sizlerle paylaştık. Hatta eski bir NSA
personeli olan WAYNE MADSEN adlı görevlinin projeyle ilgili
açıklamalarını da yine buradan sizlerle paylaşmaya çalıştık.

Bu teknoloji ile ilgili ayrıntıları web üzerinde bir çok kaynakta
bulabilirsiniz. Ancak en bilinenleri GEORGE FARQUAR ve PROJECT
FREEDOM, Prof.Dr. Jose DELGADO ve Zihin Kontrolü çalışmalarıdır.

Projenin başlangıcı 2.Dünya Savaşında Yahudi Bilim adamları
tarafından BERGSTRASSE denilen bölgedeki labaratuarlarda
başlatılmış, savaşın sona ermesi ile proje ABD Askeri
Laboratuarlarına taşınmıştır. Şu an için bu projenin 250 farklı
versiyonu üzerinde dünya üzerine yayılmış bir çok tıbbi ve
teknolojik laboratuarlarda devam ettirilmektedir.

Hatta proje bir ara o kadar ses getirdi ki, MEL GIBSON ve JULIA
ROBERTS"ın oynadığı CONSPIRACY THOERY – KOMPLO TEORİSİ filmine konu
oldu.

Ancak, ZİHİN KONTROLÜ projesi ile HASSAS TAKİP konusunu birbirinden
kesinlikle ayırmakta yarar görüyoruz.

İlkinde duruma göre kişi yada gruplara yönelik ağır ve şiddetli bir
psikolojik baskı, psikolojik faktörler kullanılarak bilinen sorgu
metodları uygulanmaktadır. Bu şekilde ağır psiko-şiddete uğrayan
kişi yada gruplara her an “SENİ İZLİYORUZ” mesajı değişik obje,
ekipman ve personel kullanımıyla devam ettirilmektedir.

İkincisinde kaynaklara göre, kişi yada grupların zihinleri nano-
teknolojik cihazlarla incelenebilir ve görülebilir. Oto kontrolü ve
tüm psikolojik ve fiziksel yapısı yönlendirilebilir. Verimli bir
sorgulama metodudur.

Tüm bu teknolojilerin, İNSAN HAKLARI yada BİREYSEL HAYATIN
MAHREMİYETİ gibi konularla nasıl bir uyum içerisinde olduğunu da
sizlerin ve okuyucuların takdir ve görüşlerinize bırakıyoruz.

Şimdi gelelim projenin sistematiğine...

Bir cismin bioelektrik alanı uzaktan algılanabilir, böylece cisimler
bulundukları herhangi bir yerde denetlenebilirler. Özel EMF
cihazıyla sistem operatörleri, kripto-şifre çözücüleri (EEG"lerden)
üretilen potansiyelleri uzaktan okuyabilirler. Bunlar bir kişinin
beyin durumlarina ve düşüncelerine kodlanabilir. Bu durumda kişi,
uzak bir mesafeden mükemmel olarak denetlenir. İstihbarat
personeli, “İşaret İstihbaratı”nın elektromanyetik tarama ağının
kadranında çevirerek, ülkedeki herhangi bir şahsa çevirir ve
İstihbarat teşkilatı"nın bilgisayarları o şahsı belirler ve günde 24
saat takip eder. İstihbarat Teşkilatı, Türkiye"deki herhangi bir
şahsı seçebilir ve onu izleyebilir.

İstihbarat Teşkilatı “İşaret İstihbarat”, “Uzaktan Nöral(Sinir)
Denetimi ve Elektronik Beyin Bağlantısı” için, “Elektro Manyetik
Beyin Uyarılması”nı kullanmaktadır. (İonlaşamayan elektro manyetik
alan) radyasyonu üzerine, nörolojik araştırmayı ve bioelektirik
araştırma ve gelişmeyi içeren 1950"li yılların MKULTRA programından
beri, “Beyin Uygulaması” gelişme hâlindedir.

Elde edilen gizli teknoloji, Ulusal Güvenlik
Arşivlerinde, “Radyoaktifliği ve nükleer patlmaları içermeyen ve
çevrede bulunan bir kaynaktan istemeyerek (kasıtlı olmayan bir
şekilde) yayılan elektromanyetik dalgalardan oluşan bilgi” olarak
tanımlanır ve “Işinim İstihbaratı” olarak sınıflandırılır. İşaret
İstihbaratı, Amerika ve dost ülkeler yönetiminin diğer elektronik
mücadele programları gibi, bu teknolojiyi de, gizli olarak
yürütmekte ve muhafaza etmektedir. İstihbarat Teşkilatı, bu
teknoloji ile ilgili mevcut bilgileri denetlemekte ve bilimsel
araştirmalari halktan gizlemektedir. Aynı zamanda bu teknolojiyi
gizli tutmak için uluslar arası istihbarat anlaşmalari da vardir.

İstihbarat teşkilatı bilgisayarında üretilen beyin planlaması,
beyindeki elektriksel faaliyetleri sürekli olarak denetlemektedir.
Ulusal Güvenlik gayesiyle istihbarat teşkilatı, binlerce insanın
ferdî beyin haritalarını kaydetmekte ve şifrelemektedir. Elektro
manyetik alanla “Beynin Uyarılması”, beyin-bilgisayar bağlantısını
sağlamak için, meselâ, askerî savaş uçaginda ordu tarafindan gizlice
kullanılmaktadır.

Elektronik gözetim amacıyla, beynin konuşma merkezindeki elektrik
faaliyetleri, kurbanın sözlü düşüncelerine çevrilebilir. Kulağı
devre dışı bırakarak, ses haberleşmesinin dogrudan beyne gitmesini
saglayarak, Uzaktan Nöral Denetim, şifrelenmiş işaretleri, beynin
işitme korteksine gönderebilir. İstihbarat ajanları bunu, paranoid
şizofreninin karakteristiği olan işitsel halisünasyoları taklid
ederek, kurbanların gizli olarak takatini kesmek için
kullanabilirler.

Kurbanla herhangi bir temas olmaksızın, Uzaktan Nöral Denetim, bir
kurbanın beynindeki görsel korteksteki elektirik faaliyetlerini
planlayabilir ve kurbanın beynindeki tasvirleri (görüntüleri) bir
videonun monitöründe gösterebilir. İstihbarat ajanları kurbanın
gözlerinin gördüğü her şeyi görürler. Görsel hafıza da görülebilir.
Uzaktan Nöral Denetim gözleri ve optik sinirleri atlayarak (devre
dışı bırakarak), doğrudan görsel kortekse görüntü gönderebilir.
İstihbarat ajanları, beynin programlama gayesi için, gözetim
altındaki kişi REM uykusunda iken, onun beynine gizlice görüntü
yerleştirmek için bunu kullanabilirler.

Birleşik Devletlerde, 1940"lı yıllardan beri, İşaret İstihbaratı ağı
vardır. NSA"nın Ft. Meade"de kişileri izlemek ve bunların
beyinlerindeki işitsel-görsel bilgileri -tecavüzkar olmayan bir
biçimde- denetlemek için kullanılan iki yönlü geniş bir, Uzaktan
Nöral Denetim sistemi vardır. Bu işlerin tümü, kişiyle fizikî bir
temas olmadan yapilir. Uzaktan Nöral Denetim metodu, gözetim ve yurt
içi istihbarat için esas metodtur. Konuşma, üç boyutlu ses ve
şuuralti ses, kişinin beyninin işitme korteksine (kulaklari by pass
edilerek) gönderilebilir ve görntüler görsel korteksin içine
gönderilebilir. Uzaktan Nöral Denetim, kişinin algılarını, ruh
durumunu ve motor kontrolünü degiştirebilir.

Konuşma korteksi / işitsel korteks baglantısı, istihbarat toplumu
için esas haberleşme sistemi oldu. Uzaktan Nöral Denetim, görsel-
işitsel beyin ile beyin arasında veya beyin ile bilgisayar arasında
tam bir bağlantıya izin verir

NSA-SIGINT (Ulusal Güvenlik Teşkilatı İşaret İstihbaratı) insan
beyninden yayılan 5 miliwottluk ve 30-50 Hz"lik uyandırılmış
potansiyellerin şifrelerini digital olarak çözerek, insan beynindeki
bilgileri uzaktan ve (tecavüzkar olmayacak bir biçimde) denetlemek
için hususi yeteneklere sahibtir.

Beyindeki nöral hareketlilik değişen bir manyetik akıya sahib olan
değişen bir elektirik özellik yaratır. Bu manyetik akı 30-50 Hz"lik
ve 5 milimetrelik sürekli bir elektromanyetik dalga çıkarır.
Beyinden gelen elektromanyetik emisyonda ihtiva edilen
şeyler “uyandırılan potansiyeller” olarak adlandırılan (enserler ve
desenlerdir.). Her düşünce, reaksiyon, motor kumandası, işitsel
olaylar ve görsel görüntü için beyindeki bir “uyandırılmış
potansiyel” veya “uyandırılmış potansiyeller kümesi” karşiligi
vardir. Beyinden yapilan EMF emisyonunun şifreleri, beyninde geçerli
fikirler, düşünceler, görüntüler ve sesler haline gelmesi için,
çözülür.


NSA SIGINT, bilgileri (sinir sistemi mesajları gibi) istihbarat
ajanlarına aktarmak ve gizli operasyon yapılacak kişilerin
beyinlerine (onlar tarafından farkedilemeyecek bir şekilde) aktarmak
için, bir haberleşme sistemi olarak EMF ile aktarılan Beyin
Uyarılması"nı kullanmaktadır.

EMF ile Beynin Uyarılması, sonuçta beynin nöral devrelerinde ses ve
görsel olayların oluşması için beyindeki uyarılacak potansiyelleri,
kobayları tetiklemek için şifrelenmiş ve pulslanmış karmaşık
elektromanyetik işaretler göndererek çalışır. EMF ile Beyin
Uyarılması kişinin beyin hallerini değiştirebilir ve motor
kontrolünü etkileyebilir.

İki yönlü elektronik Beyin Bağlantısı, sesi (kulakları by pass
ederek) işitsel kortekse aktarırken ve donuk (belirsiz) görüntüleri,
(optik sinirleri ve gözleri by pass ederek), görsel kortekse
aktarırken, nöral görsel-işitsel bilgileri uzaktan kumanda ederek,
yapılır. Görüntüler beyinde sabit olmayan iki boyutlu ekrandaki gibi
zuhur eder.

İki yönlü elektronik Beyin bağlantısı gelişmiş tüm istihbarat
servisleri personeli için esas haberleşme sistemi haline gelmiştir.
(Bu servislere ülkemiz serevislerini de ekleyebiliriz) Uzaktan Nöral
Denetim (RNM, insan beynindeki bioelektirik bilginin uzaktan
denetimi) esas gözetim sistemi hâlini almıştır. Bu Batılı Devletler
İstihbarat Topluluğu"nda sınırlı sayıdaki ajan tarafından
kullanılmaktadır.

İŞLEYİŞ TEKNİĞİ

RNM her belirli beyin bölgesinin rezonans frekansının şifresinin
çözülmesini gerektirir. Bu frekans, daha sonra beynin bu özel
bölgesine bilgi yüklemek için, değiştirilir. Değişik beyin
bölgelerinin tepki gösterdiği (cevap verdiği) frekans 3 Hz ile 50 Hz
arasında değişmektedir. İşaret İstihbaratı, sinyalleri bu band
aralığında değiştirirler. (Şema 4"e bakın). Bu değiştirilmiş bilgi,
şuuraltı seviyesinden algılanabilir seviyeye kadar değişen
yoğunluklarda, beyine yerleştirilebilinir. Her insan tek
bioelektirik rezonans / entrainment frekansları kümesine sahibtir.
Bir insanın beynine diğer bir insanın işitsel korteksinin
frekansında işitsel bilgiler gönderme bu işitsel bilginin
kavranılmaması sonucunu verecektir.

Ben RNN (Uzaktan Nöral Denetim)"den, İstihbarat teşkilatının,
İstanbul"daki “sig-int istasyon” grubuyla iki yönde RNM teması
kurarak haberdar oldum.

Onlar, uzun bir süreden beri hedefi tedirgin etmek için 3 boyutlu
RNM sesini doğrudan doğruya beyinde kullanmaktadırlar. Sistem
operatörleri grubunun İstanbul"da günde 24 saat çalışan, oldukça
fazla çalışanı vardır. Hedefi tecrit etmek için hedefle temasta
bulunan ve beyinleri gizlice dinlenen kişilere de sahiptiler.

Uzaktan RNM Cihazları

NSA"nın RNM donatısı izlenen kişilerin beynindeki uyandırılan
potansiyelleri (EEG"leri) uzaktan okuyabilir, ve onların verimlerini
(performanslarını) etkilemek için sinir sistemi aracılığıyla mesaj
gönderebilir. RNM elektronik olarak bireyleri teşhis edebilir ve
onları bulunduğu ülkede ki herhangi bir yerde izleyebilir. Bu
donatı, bir şebeke (ağ) üzerindedir ve yurt içi istihbarat
operasyonları, yönetim güvenliği ve bioelektrik mücadele durumunda
kullanılırlar.

Metropol Alanlarında Nokta Görevlileri

Her bölgede on binlerce kişi, İstihbarat personeli tarafindan gizli
kontrol için teşhis edilen kişileri (bazen bilmeyerek) takip ve
kontrol etmek için, mahalle /işyeri casusu ve nokta görevlisi
(muhbir) olarak çalişmaktadır.

Büro dışında çalışan ajanlar, binlerce kişiyi izleyen nokta
görevlileriyle (muhbirlerle) sürekli haberleşme içindedirler. Uzak
bölgelerdeki ofislerde çalışan istihbarat ajanları, gözlemlenen
kişiyle temas halinde bulunan ve halk içinde tesbit edilen herhangi
bir kişiyi (RNM"yi kullanarak) ânında teşhis edebilir.

Şema1 de de gördüğünüz gibi nöro-magnetik taramaya maruz kalan kişi
18 temel reaksiyon (çok genel hatlarıyla 18) yaşamaktadır. Genel
olarak taramaya maruz kalan kişi, istem dışı olarak sistemi
uygulayan operatörler tarafından bu reaksiyonlar ve nöro-magnetik
saldırılarla kontrol altına alınmak istenmektedir.

ŞEMA2

Yukarıda Şema2 de görüldüğü gibi nöro-magnetik taraması yapılan
kişiler ilkönce psikolojik olarak hazırlanmakta, mikro dalga sesler
(akustik ses iletimi), tıkırtılar (mekanizma tarafından binlerce
efekt kullanılabilir), bıkkınlık hissi verme, gazete, dergi, yazılı
doküman, televizyon (en sık kullanılan), reklamlar, dedikodu,
söylenti, sosyal ve iş ilişkileri gibi materyalleri ve argümanları
kullanarak kontrol altına alınacak kişiyi tamamen psiko-kontrol
altına almaya çalışırlar. Kişiyi sosyal ortamdan ve ilişkilerden
soyutlayarak tam bir yalnızlaştırma politikası izlerler. Kişiyi
kendi personelleri ile kalabalık psikolojisi oluşturmak suretiyle
aşağılayarak, asılsız söylentiler yayarak kendi denetimlerine ve
kontrollerine almaya çalışırlar.

Tabi bunu yaparken kişiye bilinçaltı mesajlar vererek tamamen “sana
öyle geliyor” tezini çok iyi uygularlar. Böylece kişi hem bu nöro-
magnetik saldırılardan haberdar olmuş olur hemde ucu şizofreniye
yada düşünce bozukluğuna gidecek şekilde ağır bir kurgusal moda
girmiş olur.

Bu sistemi kullanan uzman bilim adamlarının zaten asıl amaçladıkları
sonucun bir gereğidir. Yani kişiyi kendi kendine sorgulatmak ve
böylece kendisi hakkında tüm gerçekleri yada öğrenmek istedikleri –
bilgi almak istedikleri konuyu bu şekilde şahsın düşünce, işitsel ve
görsel korteksi vasıtasıyla elde etmektir.

Şema 2 de belirtildiği gibi kişi eğer kamuya açık alanda ise sisteme
ait elemanlar vasıtasiyle zarflanır. Yani bilinçaltı mesajlar
verilerek algılamalarının açılması sağlanır. Deyim yerindeyse
kendisinin izlendiğinin ve zihninin dinlendiğinin imajı – algılaması
kabul ettirilir. Şahıs evine döndüğünde eğer başka bir yolu yok ise
(tv, radyo gibi iletişim araçları yok ise) mikro dalga ses iletimi
ile bu zarflamalar devam ettirilir. Böylece algılaması açılan kişi
verilen “anahtar kelimeler yada görüntüler” yolu ile kişiden
öğrenilmek istenilen konu hakkında hem sesli hemde görsel bilgi
alınmaya çalışılır.. Genelde kişi yalnız ise tamamen çevresel ve
doğal olarak adlandırılabilecek türde algılamalar verilir. (doğal
ortamdan ayırılamayacak tarzda ve stilde)

Örneğin bir nesnenin hiçbir neden yokken kayıyor gibi ses çıkarması,
bir objenin üzerine ince bir nesne ile dokunularak tıkırdatma
sesinin çıkarılması (genellikle tv olan odada tv üzerinde tıkırdatma
yapılır ki aslında size oldukça doğal gelen bu sesler cihazın
hafızasında bulunan binlerce efekt"ten biridir...), dışarıdan
kontrol altında tutulan kişinin duyabileceği tonda serbest
çağrışımlar yaparak imalı sözler veya benzeri davranışlar, veya
herhangi bir konu hakkında düşünüyorsanız o konu hakkında size
sistem elemanları tarafından işitsel temas yapılması.

Aslında bunların hepsi mizansendir ve sizin operatörler tarafından
verilen mizansenlere vereceğiniz işitsel-görsel ve zihinsel
reaksiyonlarınız tespit ve kontrol edilmektedir.

Sizi tamamen nöro-psikolojik ve fiziksel kontrole aldıklarından
sizin, size operatörler tarafından verilen anahtar-sembol kelimelere
yada konulara vereceğiniz tepkiyi sürekli ölçerler. Ama öncelikle
operatörler projenin başlangıcında sizi tamamiyle pskolojik bir
süzgeçten geçirirler ve karakterinizi, inançlarınızı, espri
anlayışınızı, fobilerinizi-hobilerinizi, düşünce sisteminizi,
kısacası tüm psikolojik yapınızı tespit ederler.

Sizin yapınıza uygun bir nöro-atak taktik davranış modeli
oluştururlar. Böylelikle size verecekleri algılamalarda sizin
verilen algılamaya göre hareketinizden (örneğin nefes almanızdaki
sıklık, ani terlemeniz yada doğal davranış kalıbınıza aykırı bir
hareket gibi) sizin o konuya nasıl bir tepki vereceğiniz ölçülür.
Analizini yaptıklarında sizin samimiyetinizi daha doğrusu doğru
söyleyip söylemediğinizi anlamış olurlar. Algılamalarınızdan
aldıkları tepkisel reaksiyonlarınızı psikolojik delil dosyası
altında muhafaza ederler.

Örnek vermek gerekrise eğer siz diyelimki bir yabancı bir gizli
servis elemanı iseniz böylelikle sizi “angaje” edebilecekleri yani
kendi taraflarına çekebilecekleri “yaklaşma zamanını” da ustalıkla
öğrenmiş olur ve kullanabilecekleri ortamı yaratmış olurlar. Tabi
her hareketinizi de önceden detaylı bir şekilde öğrenmeleri de
cabası...

ÖZEL BÜRO
( Bu Bir Özel Büro İstihbarat Grubu Haberidir )
Umut KUZU

3 Şubat 2012 Cuma

Beyin kontrol projesi

Sistem insanların zihinlerini bulandırmak, kişiliğini parçalamak,
yönlendirmek için binbir deneyin, yöntemin birikimine sahip. Bu
birikim en yoğun deney sürecini, Nazi “bilim adamları”nın kamplarda,
fırınlara atılmadan önce kobay olarak kullanılan insanlar üzerinden
gerçekleştirmiş. İnsan bilincinin sınırlarını zorlayan ortamlar
oluşturarak, psikolojik etki gözlemlerinden, enjekte edilen
ilaçlarla davranış kontrollerine uzanan bir deney süreci… Hitler
faşizminin ezilmesiyle, ‘Ataç Projesi’ bağlamında ABD, kamplardaki
deneylerden “yararlanma” kapsamında 3 bin Nazi “araştırmacı”sını
korumaya alır. Bu uzmanların ABD ve Kanada’da devam ettikleri
araştırmaları üzerinden CIA ünlü MK-ULTRA (Beyin Kontrol) projesini
geliştirir.

Bu projeyle radyasyon ve LSD aracılığıyla insanların tepkileri
ölçülüyor, çeşitli işkence teknikleri ile birlikte, sosyoloji,
psikoloji, psikiyatri, antropoloji gibi sosyal bilim dalları
kullanılıyor. İnsan davranışlarını kontrol için 150 ayrı projenin
uygulandığı açığa çıkmış durumda. Buzdağının görünen kısmına, açığa
çıkan bilgilere göre, İkinci Dünya Savaşı‘ndan 1970‘lere kadar
deneylerin gerçekleştirildiği yerler arasında 44 üniversite, 15
bilim vakfı, 12 hastane, 3 cezaevi ve ilaç şirketleri bulunuyordu.
Beyin kontrol projesi kapsamındaki çalışmalarda Amerikan Psikiyatri
Deneği, Amerikan Psikoloji Derneği, Biyolojik Psikiyatri Topluluğu
ve ödüllü psikiyatrlar yer alıyor. Üniversitelerde, cezaevlerinde,
akıl hastanelerinde, yetimhanelerde ve uyuşturucu bağımlıları
rehabilitasyon merkezlerinde yürütülen deneyler (deney kavramının
yarattığı etkiden dolayı bunu daha sonra “araştırma”, “inceleme”
olarak değiştirirler) sonra sokaklara, insan toplulukları içerisine
kadar taşınır. Bağımlı ülkelerde bu deneyler farklı yöntemleri de
içine alan biçimlerde, Avrupa ve Asya’da “üçüncü şans” ve “derbi
şapkası” projeleri kapsamında yürütülür. Deşifre edilmeyen
projelerden ikisini bunlar oluşturuyor.

Zihin kontrolü kapsamında çocuklarda ‘ritüel taciz’ yoluyla
yaratılan kişilik bölünmesi deneyleri de yer alıyor. Bu deneylerle
çocuklarda psikolojik travma yaratarak çoğul kişilik
gelişimlerini “inceleme” ihtiyacı duyuyorlar. Bu gözüdönmüşlük, bu
alçaklık, kişilik bölünmesi konusunda uzman olan ABD’li psikiyatr
Colin A. Ross’un “Bluebird: Psikiyatrlar Tarafından Kasıtlı Olarak
Yaratılan Bölünmüş Kişilik” adlı kitabında somut verilerle
işleniyor. Ross kitabında; “BLUEBIRD Projesi’nde CIA, kasıtlı olarak
kişilik bölünmesi yarattığı deneklerini gizli operasyonlarda
kullanmaya çalışmıştır. Belgelerin incelenmesi sonucu bu inanılmaz
deneylerde, 11 yaşındaki çocukların beyinlerine elektrodlar
yerleştirildiği, 7-11 yaşları arasındaki çocuklara haftalarca, her
gün, günde 150 mg LSD verildiği ve elektroşok yoluyla deneklerin
hafızalarının silindiği, hayvanların beyinlerine elektrod
yerleştirerek kimyasal ya da biyolojik saldırılarda kullanma
çalışmaları yapıldığı biliniyor.” diyor.

“Faydalı eserler”
Burada sorun kişinin beyninin kontrolü ve kontrol edilen kişilerin
kullanılması gibi bir varsayımdan öte (bunu da başarmak isterler),
sistemin bütün bu deneylerden yola çıkarak, toplumu kontrol altında
tutmanın araç ve yöntemlerini yetkinleştirme çabasıdır. Bu çaba
kaldırdıkları taşları kendi ayaklarına düşüren sonuçları da
doğurabiliyor.

Birçok komplo teorisi ile iç içe geçen insan beyninin kontrol altına
alınması tartışmaları, “CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol
Operasyonları” gibi kitaplar üzerinden de gündeme taşınıyor. Benzer
kitaplar Türkiye’de ordu tarafından iç eğitimde
kullanılmaktadır. “Bu kitap Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve
Doktrin Komutanlığı’nın 08 Ocak 2003 gün ve ID. ve HRK:3584-17-03\
İsth. Ve İKK. Ş. (20) sayılı emri ile faydalı eser olarak uygun
görülmüştür” ibareleriyle yayına giriyor bu tarz
kitaplar. “Bizimkiler”in bu “faydalı eser”lerden nasıl
yararlandıklarını, benzer yöntemlerin eğitimini aldıklarını her
aşamada görüyor, tanık oluyoruz. Bu tanıklık, kullanılan işkence
yöntemleri, oluşturulan cezaevi modelleri, ulusal kurtuluş
mücadelesine karşı Kürdistan’da sergiledikleri pratik, kurulan derin
ilişkiler sistemi, Susurluklar, taciz, tecavüz vakaları, her türlü
kriminal şebeke ilişkilerinde devletin oynadığı rol, toplumsal
muhalefet dinamiklerine, eylemli tepkilere karşı geliştirilen ırkçı
hezeyanlar şeklinde fazlasıyla yaşandı. Bundandır ki yaşanan
gelişmelerde bir dış mihrak aramaya soyunmadan, bunu empoze etmeye
çalışmadan önce, ‘iç mihraklar’ın halini görmek gerekir.

Zorunluluk
Bütün bu birikimlerin içerisinden süzülüp gelen toplumsal kontrol
yöntemleri içerisinde, kişilik çözülmesi ve çürüme, diğer araçların
yanında, bugün keskin biçimleriyle beyinlere yerleştiriliyor. Çürüme
ve dejenerasyonun körüklenip yayılmasını besleyen iletişim araçları
çokyönlü biçimlerde kullanılıyor. Ekonomik, sosyal, siyasal
krizlerin basıncı düşkünleşme eğilimlerini güçlendirirken, burjuva
medya da bu düşkünleşmeyi derinleştirip kapitalist sistemin
geleceğini garantilemeye çabalıyor.

Bu etkileşim ve çabanın kırılma noktası, sistemin bütün çıplaklığı
ile su yüzüne çıkması-.ıkarılmasıdır. Pisliğin üzerindeki zarın
yırtılmasıyla, parlak görüntülerin altındaki lağım çukurunun ortaya
serilmesidir. Yıkanmakla temizlenmeyecek, sürekli pislik üreten
sistemin tarihin çöplüğüne gönderilmesi zorunluluğudur. Yıkanması
değil yıkılması gerekli ve kaçınılmazdır!