ZİHİN KONTROL GRUP

ZİHİN KONTROL GRUP

30 Mart 2012 Cuma

KOD ADI :MK-ULTRA

1 Haziran 1951’de komünistlerin “kisisel zihne müdahale” konusundaki
basarilarindan endise duyan ABD, Kanada ve Ingiltere’nin üst düzey
askerleri ve haber alma subaylari, taninmis psikologlardan olusan
ufak bir grubu Montreal’deki Ritz Carlton Oteli’nde gizli bir
toplantiya çagirdilar. O günlerde Sovyetler, taninmis bir Macar
karsit-komünist olan Kardinal Joszef Mindszenty’e casusluk suçunu
itiraf ettirmekle kalmamis, kitlelerin düsüncelerini kontrol etmekte
önemli basarilar saglamislardi. Arastirmacilara göre, komünistlerin
bu basarisi, karanlik bir bilimsel bulusun sonuçlarindan
kaynaklaniyordu.
Bir sonraki Eylül ayinda, ABDli bilim adamlari, Kuzey Kore’deki
Amerikan savas tutsaklarinin beyinlerinin yikandigi konusundaki
rapordan yola çikarak, davranis degistirme konusunda acil ve çok
gizli bir arastirma programi önerdiler. ABD’nin zihin kontrolünde
Sovyetlerle arasindaki farki kapatmak amaciyla baslatilan
çalismalarin pir parçasi olarak ilaçlar, hipnoz, elektrosok ve
lobotomi incelenecekti. Massachussettes’ de zeka özürlü çocuklar
ile yapilan deneyler ve hükümetin soguk savas deneyimlerinin
binlerce Amerikaliyi radyasyon tehlikesiyle karsi karsiya biraktigi
konusundaki son bulgular, yeni Meclis sorusturmalarina neden
olmustu. Sonuçta, olasi deneklerden gelecek görüsleri almak üzere,
Enerji Bakanligi tarafindan açilan telefon hatti, adeta kilitlendi.
Ne var ki radyasyon olayi, binlerce insani kobay olarak kullanan
deneylerin sadece bir bölümünü olusturuyordu. Ikinci Dünya
Savasinin sonundan 1970’lere dek, Amerikan Enerji Komisyonu, Savunma
Bakanligi, askeri kuruluslar, CIA ve diger kuruluslar, radyasyon,
LSD, sinir gazi, elektrosok ve uzun süreli “duyusal algilama
mahrumiyeti” gibi etkileri incelemek için mahkumlari, uyusturucu
bagimlilarini, akil hastalarini, üniversite ögrencilerini, askerleri
hatta bar müdavimlerini kullanmislardi. Bazi kobaylar ne
yaptiklarini biliyorlardi. Ancak bir bölümü, bir deneye konu
olduklarindan bile habersizdi. Komünizme karsi ölüm-kalim savasi
sürerken Amerika, arastirilmayan tek bir bilimsel olasiligin dahi
ortada birakilmasina kesinlikle göz yumamazdi.
Soguk savasin güvenilebilir bir ortama dönüsmesi üzerine, Enerji
Bakani Hazel O’Leary radyasyon deneylerin konusunda milyonlarca
sayfalik belgelerin gizliliginin kaldirilmasina karar verdi.
Hükümet, bu garip ve bazen dehset verici atomik deneylerin yüzlerce
denegine tazminat ödemeyi düsünüyordu. Ancak yönetimin uzun süredir,
soguk savas kurbanlarina sirt çevirerek,ugradiklari zararlara karsi
sorumluluk kabul etmedigi de bir gerçekti. Clinton yönetimi de bu
konudaki sert tutumun yumusatilmasina iliskin her hangi bir düsünce
tasimiyordu. Bakanlardan Christine Varney, “Ilaç konusun
arastirmiyoruz.
En azindan, baslangiçta radyasyonun insanlar üzerinde yaptigi etki
üzerinde, o da sinirli olarak, yöneltmeliyiz. ” diyordu. Bugün,
önceden bilgilendirilerek radyasyon uygulanan ve zarar gören
binlerce kisi için tek ümit, Baskan Clinton veya Meclis’ in harekete
geçip, soguk savasin unutulan malullerine tazminat ödemesidir.
Hukukçulara göre, gizliligin sürdürülmesi ve Hükümet tarafindan
çikarilan yasal engeller, soguk savas deney kurbanlarinin devlete
karsi tazminat davasi açmalarini neredeyse imkansiz kilmistir.
Meclis, Hükümetin gönülsüzlügüne ragmen, bütün soguk savas
kurbanlarini için adalet armaya baslayabilir. Geçenlerde bu konuda
oturum düzenleyen eski deniz piyadesi ve astronot Ohio Demokrat
parti Senatörü John Glenn, “Söz ettigimiz sey sadece radyasyon
degil. Hükümet deneylerinin sorun yarattigi tüm alanlarda, konuyu
izlemek ve halki bilgilendirmek için her türlü çabayi göstermeliyiz.
Gerçekten zarar gören insanlarin durumu incelenmeli ve onlarin
zararlarini karsilamaliyiz. Bu sart. ” diyor. Toksik kimyasal
maddeler, davranislari etkileyerek zihinsel degisiklik yaratan
ilaçlar, elektrosok “tedavileri” ile diger askeri ve CIA kaynakli
deneylerden ötürü, hayatlari mahvolan insanlarin öyküleri, yaklasik
20 yildir bilinmekte. Ancak, bunlardan sadece bir kaçi tazminat
alabildi veya kendilerine neler oldugu konusunda bilgilendirildi.
CIA’ in “kurbanlari bulup, onlara neler oldugunun saptama” konusunda
verdigi söze ragmen aslinda herhangi bir yasal islem yapilmamistir.
Clara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü ve Soguk Savas Zihin
Kontrolü Arastirmalari uzmani Alan Scheflin, geçenlerde bir CIA
sözcüsü kurulusun radyasyon deneyleri konusundaki dosyalari
arastiracagini söyledi. Ancak diger insan deneylerini gözden
geçirmek gibi bir planlarinin olmadigini belirtti. 1977 yilinda, bir
Senato oturumunda, o zamanki CIA Baskani Stansfield Turner da,
deneyleri “dehset verici” buldugunu söylemis ve CIA’ in deneye tabi
tutulan insanlari bulacagina ve açiklayacagina dair söz vermisti.
Turner, “bulabilecekleri herkesi bulduklari” konusunda israrli idi.
Ancak 1980’li yillarda bir dava için CIA görevlilerinden alinan
hizmet içi bildirimler ve yeminli ifadeler, kod adi MKULTRA olan CIA
Zihin Kontrolü Programi’nda kullanilan yüzlerce denekten sadece
14’ünün bildirildigini ve bunlardan sadece 1’ine 15,000 Dolar
tazminat ödendigini açiga çikarmakta.
Örtbas Çalismalari
MKULTRA belgelerinin büyük bölümü, 1973 yilinda o zamanki CIA
Baskani, Richard Helms’in emri üzerine yok edildi. Kalan kayitlar
ise deneylerin çogunda kullanilan deneklerin adlarini içermiyordu.
Ancak yüzlerce kisinin, üniversitelerde, hapishanelerde, akil
hastanelerinde ve uyusturucu bagimlilari rehabilitasyon
merkezlerinde yürütülen ve giderleri CIA tarafindan karsilanan
deneylere tabi tutulduklari açikça ima ediliyordu. Yine de
bilgilendirme programi sorumlusu Frank Laubinger’in 1983 tarihli
yeminli ifadesinde, “San Francisco Projesi disinda, kimseye açiklama
yapilmasina gerek olmadigina karar verildi” ve CIA, üniversite
kayitlarini arastirmak ve baska kurbanlari bulmak için hiçbir çaba
harcamadi. Öte yandan, 1983 yilinda yeminli ifadesinde, Amiral
Turner “Bilgilendirme sayisinin düsüklügünün hüsran verici ”
oldugunu, ancak kurulusun, olaya bulasan arastirmaci ve
üniversitelerin adlarini açiklamamasi gerektigini savundu.
Turner, “Içinde yasadigimiz dava açma meraklisi toplumda bunun en
iyi yöntem oldugunu düsünüyorum” dedi. Bir baska gerçek de su ki,
1985 yilinda, kurulusun deney bilgilerinin açiklanmasini engellemek
için Amerikan Federal yüksek Mahkemesi2ne basvurusu basarili oldu.
Deneylerden Örnekler
CIA, tarafindan yapilan en tüyler ürpertici deneylerden birisi
hükümete karsi basarili bir dava ile sonuçlanan az sayidaki
denemelerden birisidir: Dr. D. Ewen Cameron adinda bir Kanadali
psikologun çalismasi. Cameron, 1950’li yillarda, psikozlu insanlari
tedavi etmek için “aliskanlik çözme” ve “psisik güdüm” diye
adlandirdigi bir yöntem gelistirmisti. 1957 yilinda, davranis
kontrol arastirmasini desteklemek için CIA baglantili ve destekli
Insan Ekolojisi Arastirma Dernegi’ne sundugu bir bagis basvurusuna
göre, izlenen yol söyleydi: Belirli ve güçlü bir elektrosok
yükleyerek, bir hastanin davranis aliskanliklarini yikma (aliskanlik
çözme) ve bazi vakalarda sürekli LSD verme. Bunlarin ardindan,
denege sürekli olarak tekrarlanan (haftanin 6-7 gününde, günde 16
saat) bir teyp kayit mesaji dinletiliyor ve bu arada duyusal
algilamadan kismen mahrum birakiliyordu.
Cameron’in uygulamasi, “hastayi etkisiz hale getirmek” üzerine yeni
bir teknikti ve bir felç ilaci dahil, çesitli yeni ilaçlarin
denenmesini amaçliyordu. IEAD araciligi ile Cameron2a 60,000
dolarlik bir bagis saglayan CIA’ ye göre bunlarin beyin yikama ile
benzerligi çok açikti. Depresyon, alkolizm ve baska sorunlarin
tedavisi için Cameron’in müdür oldugu McGill Üniversitesi’ndeki
Allan Memorial Enstitüsü’ne basvuran 9 hasta, 1979’da CIA’ e karsi
bir dava açtilar. Hastalardan Rita Zimmerman, 30 elektrosok oturumu
ve ardindan ilaçla saglanan tam 56 günlük bir uyku ile “aliskanlik
çözümü”ne maruz kaldigini söyledi. Pasif ve irade disi bir duruma
girmisti.
Öteki hastalarda da kalici beyin hasarlari olusmustu ve bu yüzden
islerinden çikarilmislardi. Ayrica baska sikintilar ve olumsuzluklar
da yasamislardi. Sonuçta ABD Hükümeti, 750,000 dolar tutarinda bir
tazminat ödedi. Tazminat talep edenlerle ilgili bir baska olay, 1957
yilinda Edgewood, Maryland’ deki Askeri Kimyasal Savas
Laboratuarlari’nda, bir deneye gönüllü olarak katilmayi kabul eden
Hava Kuvvetleri subayi Lloyd Gamble’ in basina geldi. Kendisine gaz
maskelerinin ve koruyucu elbiselerin test edilecegi bildirilmisti.
Oysa kendisine, sayilari 1000’i bulan askerlerle birlikte LSD
verildigini 1975 yilinda ögrenmisti.
Daha sonra söyle dedi: “Bana riskleri anlatsalardi böyle bir
uygulamaya asla katilmazdim. Bu olacak sey degil.” Gamble’ in
açiklamalarina göre, olayin sonrasi daha da kötüydü: “Deneyin
ardinda, henüz LSD’nin etkisi altindayken Aberdeen’ den Delaware’ e
kadar otomobil kullanmami isteyerek saliverdiler. Nerede oldugumu
bile bilmeden araba sürdüm.” Gamble çok geçmeden bilinç kaybi, agir
depresyon dönemleri, sikinti nevrozlari ve saldirgan davranislardan
sikayetçi olmaya basladi. Dahasi 1960 yilinda intihar girisiminde
bulundu. Bunun üzerine “çok gizli” izin belgesi elinden alindi.
Sonunda 1968’de erken emekliligi kabul etmek zorunda kaldi. Gecikmis
olarak kendisine LSD verildigini ögrendiginde tazminat istedi. Dava
zaman asimina ugradigi için adalet Bakanligi istegini reddetti.
Asker Müdürlügü, kalici hasar oldugu konusunda kanit bulunmadigini
öne sürerek Gamble’a sakatlik tazminati ödemeyi reddetti. Savunma
Bakanligi2na göre, Gamble “bir gönüllü katilim anlasmasi” imzalamis
ve ona iki LSD dozu verilmisti. Üstelik Gamble ve diger
askerlere “alkol altinda sarhosluga benzer etki yapan kimyasal bir
bilesim verilecegi” söylenmisti.
Bunlar yasanirken, Virginia demokrat parti milletvekili Leslie
Byrne, Gamble’ a tazminat ödenmesini öngören bir yasa tasarisini
Meclis’ e sundu. Savunma Bakanligi, “yetersiz kanit” gerekçesi ile
bu tasariya karsi çikti.
Digi-Security Service