1 Haziran 1951’de komünistlerin “kisisel zihne müdahale”
konusundaki
basarilarindan endise duyan ABD, Kanada ve Ingiltere’nin üst
düzey
askerleri ve haber alma subaylari, taninmis psikologlardan
olusan
ufak bir grubu Montreal’deki Ritz Carlton Oteli’nde gizli
bir
toplantiya çagirdilar. O günlerde Sovyetler, taninmis bir
Macar
karsit-komünist olan Kardinal Joszef Mindszenty’e casusluk
suçunu
itiraf ettirmekle kalmamis, kitlelerin düsüncelerini kontrol
etmekte
önemli basarilar saglamislardi. Arastirmacilara göre,
komünistlerin
bu basarisi, karanlik bir bilimsel bulusun
sonuçlarindan
kaynaklaniyordu.
Bir sonraki Eylül ayinda, ABDli bilim
adamlari, Kuzey Kore’deki
Amerikan savas tutsaklarinin beyinlerinin yikandigi
konusundaki
rapordan yola çikarak, davranis degistirme konusunda acil ve
çok
gizli bir arastirma programi önerdiler. ABD’nin zihin
kontrolünde
Sovyetlerle arasindaki farki kapatmak amaciyla
baslatilan
çalismalarin pir parçasi olarak ilaçlar, hipnoz, elektrosok
ve
lobotomi incelenecekti. Massachussettes’ de zeka özürlü çocuklar
ile
yapilan deneyler ve hükümetin soguk savas deneyimlerinin
binlerce Amerikaliyi
radyasyon tehlikesiyle karsi karsiya biraktigi
konusundaki son bulgular, yeni
Meclis sorusturmalarina neden
olmustu. Sonuçta, olasi deneklerden gelecek
görüsleri almak üzere,
Enerji Bakanligi tarafindan açilan telefon hatti,
adeta kilitlendi.
Ne var ki radyasyon olayi, binlerce insani kobay olarak
kullanan
deneylerin sadece bir bölümünü olusturuyordu. Ikinci
Dünya
Savasinin sonundan 1970’lere dek, Amerikan Enerji Komisyonu,
Savunma
Bakanligi, askeri kuruluslar, CIA ve diger kuruluslar,
radyasyon,
LSD, sinir gazi, elektrosok ve uzun süreli “duyusal
algilama
mahrumiyeti” gibi etkileri incelemek için mahkumlari,
uyusturucu
bagimlilarini, akil hastalarini, üniversite ögrencilerini,
askerleri
hatta bar müdavimlerini kullanmislardi. Bazi kobaylar
ne
yaptiklarini biliyorlardi. Ancak bir bölümü, bir deneye
konu
olduklarindan bile habersizdi. Komünizme karsi ölüm-kalim
savasi
sürerken Amerika, arastirilmayan tek bir bilimsel olasiligin
dahi
ortada birakilmasina kesinlikle göz yumamazdi.
Soguk savasin
güvenilebilir bir ortama dönüsmesi üzerine, Enerji
Bakani Hazel O’Leary
radyasyon deneylerin konusunda milyonlarca
sayfalik belgelerin gizliliginin
kaldirilmasina karar verdi.
Hükümet, bu garip ve bazen dehset verici atomik
deneylerin yüzlerce
denegine tazminat ödemeyi düsünüyordu. Ancak yönetimin
uzun süredir,
soguk savas kurbanlarina sirt çevirerek,ugradiklari zararlara
karsi
sorumluluk kabul etmedigi de bir gerçekti. Clinton yönetimi de
bu
konudaki sert tutumun yumusatilmasina iliskin her hangi bir
düsünce
tasimiyordu. Bakanlardan Christine Varney, “Ilaç
konusun
arastirmiyoruz.
En azindan, baslangiçta radyasyonun insanlar
üzerinde yaptigi etki
üzerinde, o da sinirli olarak, yöneltmeliyiz. ”
diyordu. Bugün,
önceden bilgilendirilerek radyasyon uygulanan ve zarar
gören
binlerce kisi için tek ümit, Baskan Clinton veya Meclis’ in
harekete
geçip, soguk savasin unutulan malullerine tazminat
ödemesidir.
Hukukçulara göre, gizliligin sürdürülmesi ve Hükümet
tarafindan
çikarilan yasal engeller, soguk savas deney kurbanlarinin
devlete
karsi tazminat davasi açmalarini neredeyse imkansiz
kilmistir.
Meclis, Hükümetin gönülsüzlügüne ragmen, bütün soguk
savas
kurbanlarini için adalet armaya baslayabilir. Geçenlerde bu
konuda
oturum düzenleyen eski deniz piyadesi ve astronot Ohio
Demokrat
parti Senatörü John Glenn, “Söz ettigimiz sey sadece
radyasyon
degil. Hükümet deneylerinin sorun yarattigi tüm alanlarda,
konuyu
izlemek ve halki bilgilendirmek için her türlü çabayi
göstermeliyiz.
Gerçekten zarar gören insanlarin durumu incelenmeli ve
onlarin
zararlarini karsilamaliyiz. Bu sart. ” diyor. Toksik
kimyasal
maddeler, davranislari etkileyerek zihinsel degisiklik
yaratan
ilaçlar, elektrosok “tedavileri” ile diger askeri ve CIA
kaynakli
deneylerden ötürü, hayatlari mahvolan insanlarin öyküleri,
yaklasik
20 yildir bilinmekte. Ancak, bunlardan sadece bir kaçi
tazminat
alabildi veya kendilerine neler oldugu konusunda
bilgilendirildi.
CIA’ in “kurbanlari bulup, onlara neler oldugunun saptama”
konusunda
verdigi söze ragmen aslinda herhangi bir yasal islem
yapilmamistir.
Clara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü ve Soguk Savas
Zihin
Kontrolü Arastirmalari uzmani Alan Scheflin, geçenlerde bir
CIA
sözcüsü kurulusun radyasyon deneyleri konusundaki
dosyalari
arastiracagini söyledi. Ancak diger insan deneylerini
gözden
geçirmek gibi bir planlarinin olmadigini belirtti. 1977 yilinda,
bir
Senato oturumunda, o zamanki CIA Baskani Stansfield Turner
da,
deneyleri “dehset verici” buldugunu söylemis ve CIA’ in deneye
tabi
tutulan insanlari bulacagina ve açiklayacagina dair söz
vermisti.
Turner, “bulabilecekleri herkesi bulduklari” konusunda israrli
idi.
Ancak 1980’li yillarda bir dava için CIA görevlilerinden
alinan
hizmet içi bildirimler ve yeminli ifadeler, kod adi MKULTRA olan
CIA
Zihin Kontrolü Programi’nda kullanilan yüzlerce denekten
sadece
14’ünün bildirildigini ve bunlardan sadece 1’ine 15,000
Dolar
tazminat ödendigini açiga çikarmakta.
Örtbas Çalismalari
MKULTRA
belgelerinin büyük bölümü, 1973 yilinda o zamanki CIA
Baskani, Richard
Helms’in emri üzerine yok edildi. Kalan kayitlar
ise deneylerin çogunda
kullanilan deneklerin adlarini içermiyordu.
Ancak yüzlerce kisinin,
üniversitelerde, hapishanelerde, akil
hastanelerinde ve uyusturucu
bagimlilari rehabilitasyon
merkezlerinde yürütülen ve giderleri CIA
tarafindan karsilanan
deneylere tabi tutulduklari açikça ima ediliyordu. Yine
de
bilgilendirme programi sorumlusu Frank Laubinger’in 1983
tarihli
yeminli ifadesinde, “San Francisco Projesi disinda, kimseye
açiklama
yapilmasina gerek olmadigina karar verildi” ve CIA,
üniversite
kayitlarini arastirmak ve baska kurbanlari bulmak için hiçbir
çaba
harcamadi. Öte yandan, 1983 yilinda yeminli ifadesinde, Amiral
Turner
“Bilgilendirme sayisinin düsüklügünün hüsran verici ”
oldugunu, ancak
kurulusun, olaya bulasan arastirmaci ve
üniversitelerin adlarini açiklamamasi
gerektigini savundu.
Turner, “Içinde yasadigimiz dava açma meraklisi toplumda
bunun en
iyi yöntem oldugunu düsünüyorum” dedi. Bir baska gerçek de su
ki,
1985 yilinda, kurulusun deney bilgilerinin açiklanmasini
engellemek
için Amerikan Federal yüksek Mahkemesi2ne basvurusu basarili
oldu.
Deneylerden Örnekler
CIA, tarafindan yapilan en tüyler ürpertici
deneylerden birisi
hükümete karsi basarili bir dava ile sonuçlanan az
sayidaki
denemelerden birisidir: Dr. D. Ewen Cameron adinda bir
Kanadali
psikologun çalismasi. Cameron, 1950’li yillarda, psikozlu
insanlari
tedavi etmek için “aliskanlik çözme” ve “psisik güdüm”
diye
adlandirdigi bir yöntem gelistirmisti. 1957 yilinda, davranis
kontrol
arastirmasini desteklemek için CIA baglantili ve destekli
Insan Ekolojisi
Arastirma Dernegi’ne sundugu bir bagis basvurusuna
göre, izlenen yol
söyleydi: Belirli ve güçlü bir elektrosok
yükleyerek, bir hastanin davranis
aliskanliklarini yikma (aliskanlik
çözme) ve bazi vakalarda sürekli LSD
verme. Bunlarin ardindan,
denege sürekli olarak tekrarlanan (haftanin 6-7
gününde, günde 16
saat) bir teyp kayit mesaji dinletiliyor ve bu arada
duyusal
algilamadan kismen mahrum birakiliyordu.
Cameron’in uygulamasi,
“hastayi etkisiz hale getirmek” üzerine yeni
bir teknikti ve bir felç ilaci
dahil, çesitli yeni ilaçlarin
denenmesini amaçliyordu. IEAD araciligi ile
Cameron2a 60,000
dolarlik bir bagis saglayan CIA’ ye göre bunlarin beyin
yikama ile
benzerligi çok açikti. Depresyon, alkolizm ve baska
sorunlarin
tedavisi için Cameron’in müdür oldugu McGill
Üniversitesi’ndeki
Allan Memorial Enstitüsü’ne basvuran 9 hasta, 1979’da CIA’
e karsi
bir dava açtilar. Hastalardan Rita Zimmerman, 30 elektrosok
oturumu
ve ardindan ilaçla saglanan tam 56 günlük bir uyku ile
“aliskanlik
çözümü”ne maruz kaldigini söyledi. Pasif ve irade disi bir
duruma
girmisti.
Öteki hastalarda da kalici beyin hasarlari olusmustu ve
bu yüzden
islerinden çikarilmislardi. Ayrica baska sikintilar ve
olumsuzluklar
da yasamislardi. Sonuçta ABD Hükümeti, 750,000 dolar tutarinda
bir
tazminat ödedi. Tazminat talep edenlerle ilgili bir baska olay,
1957
yilinda Edgewood, Maryland’ deki Askeri Kimyasal
Savas
Laboratuarlari’nda, bir deneye gönüllü olarak katilmayi kabul
eden
Hava Kuvvetleri subayi Lloyd Gamble’ in basina geldi. Kendisine
gaz
maskelerinin ve koruyucu elbiselerin test edilecegi
bildirilmisti.
Oysa kendisine, sayilari 1000’i bulan askerlerle birlikte
LSD
verildigini 1975 yilinda ögrenmisti.
Daha sonra söyle dedi: “Bana
riskleri anlatsalardi böyle bir
uygulamaya asla katilmazdim. Bu olacak sey
degil.” Gamble’ in
açiklamalarina göre, olayin sonrasi daha da kötüydü:
“Deneyin
ardinda, henüz LSD’nin etkisi altindayken Aberdeen’ den Delaware’
e
kadar otomobil kullanmami isteyerek saliverdiler. Nerede oldugumu
bile
bilmeden araba sürdüm.” Gamble çok geçmeden bilinç kaybi, agir
depresyon
dönemleri, sikinti nevrozlari ve saldirgan davranislardan
sikayetçi olmaya
basladi. Dahasi 1960 yilinda intihar girisiminde
bulundu. Bunun üzerine “çok
gizli” izin belgesi elinden alindi.
Sonunda 1968’de erken emekliligi kabul
etmek zorunda kaldi. Gecikmis
olarak kendisine LSD verildigini ögrendiginde
tazminat istedi. Dava
zaman asimina ugradigi için adalet Bakanligi istegini
reddetti.
Asker Müdürlügü, kalici hasar oldugu konusunda kanit
bulunmadigini
öne sürerek Gamble’a sakatlik tazminati ödemeyi reddetti.
Savunma
Bakanligi2na göre, Gamble “bir gönüllü katilim anlasmasi”
imzalamis
ve ona iki LSD dozu verilmisti. Üstelik Gamble ve
diger
askerlere “alkol altinda sarhosluga benzer etki yapan kimyasal
bir
bilesim verilecegi” söylenmisti.
Bunlar yasanirken, Virginia demokrat
parti milletvekili Leslie
Byrne, Gamble’ a tazminat ödenmesini öngören bir
yasa tasarisini
Meclis’ e sundu. Savunma Bakanligi, “yetersiz kanit”
gerekçesi ile
bu tasariya karsi çikti.
Digi-Security Service